30 Haziran 2012 Cumartesi

Sen hiç yalnızlıktan ölen birisini gördün mü?

Sen hiç yalnızlıktan ölen birisini gördün mü? Göremezsin. Yalnızlık ölümcül değildir çünkü. Yalnızlığı dayanılmaz ve çekilmez kılan da budur zaten. Sigara tiryakisi olup da sigara içememek gibi. Sen hiç sigarasızlıktan ölen birisini gördün mü? Göremezsin...

19 Haziran 2012 Salı

Parantez

aç parantez, kapa parantez.
söyleyemediğin cümleleri tıkıştır araya.


çiçekler kırmızı değil artık,
artık kapı yok
pencere yok.
salıncaklar boş,
atlar ölü.
tanrı küs.
ve tütün külü kokan boş bir otobüs
bütün şehri alıp gider.
bütün şehir dalıp gider.

işi gücü bırakır bütün şehir,
düşünmek yapar
ağlamak yapar,
muhakkak yakar binalarını bütün şehir dalıp giderayak.
tüm halklar kınar beni sonra,
bir tek ben beni ben kılar.
şehir başını alıp gider uzaklara.
bütün şehir dalıp giderken uzaklara,
bir taşın üstüne oturur bir adam
küçük bir sopayla toprağı kurcalar ağlayarak.

hayat parantezin içindekilerden ibaret.

aç parantez, kapa parantez.
beni de tıkıştır araya.

14 Haziran 2012 Perşembe

Heplikten Hiçliğe 2 Tam Bilet













bir çocuk doğur, şehirden kaçalım.
nemli ve ıslak burada bütün odalar,
henüz gelmemiş olanların ayak izleri var yerde.
duvarlar yazılmamış şiirlerle dolu,
doğmamış bebeklerin bile cümleleri rezerve.
sobanın üstünde tıslayan çaydanlık yok burada,
samimiyet yok.
kimse kendisini yaşamaya zorlamıyor.

öyle yabancılaşmış ki herkes birbirine
anne babalar bile senkronize horlamıyor.

çok ölesim var,
bir çocuk doğur, şehirden kaçalım.
ne bir pamuk şeker, ne bir bilye,
ne de yeşil taşlı romantik bir kolye.
varsa yoksa ölüm.
varsa yoksa baş ağrısı.
yoksa varsa eğer ruh, ben bi duble alırım
ama varsa yoksa böbrek taşlarımın doğum sancısı.

ne kadar da yuh sevgilim, ne kadar da yuh!

damarlarımda feribotlar yüzüyor bir bilsen.
ayak izlerim yok
gölgem yok.
oysa nasıl telaşlanırdım bir kadınla konuşurken eskiden.

çok sıkıldım,
bir çocuk doğur, şehirden kaçalım.
raylar önümüze serilsin, halı halı.
vagonları birbirine bağlayalım.
martılar yokluğumuza sussun.
kedilere tekme atan herkesi
menşei bilinmeyen kurşunlar vursun.
ve biz hep gidelim.
gidelim, gidelim, gidelim...
otobüsmüş gibi davranalım trene
ama namüsait bir yerde inelim.
bir su damlasının hafifliğinde toprağa karışalım.
ne de güzel burada gökyüzü!
bir annenin huzur dolu göğsü.
bir annenin huzur yüklü göğsü.

bir çocuk doğur, şehirden kaçalım.
saat bize tam vakti, başkalarına ise çok geçtir.
terli bir sırtı pamuklar tekstil
ve bütün atlar sürrealisttir saat ikiyi hiç geçe.
saat ikiyi hiç geçe,
iki metre hiç santim boyunda bir yelkovan
nihilist tavırlar sergilerken saat kulesinde,
boşluk kıvamında bir otobüs bize yaklaşıverir.
özkütlemiz sıfıra düşer.
tam da işte bu yüzden
sen bir çocuk doğur, şehirden kaçalım.

çok sıkıldım, çok sıkıldım, çok sıkıldım...

iyisi mi sen bir şehir doğur,
kendimize yeni bir dünya kuralım.


                                                   Raymond Dufayel