3 Nisan 2013 Çarşamba

Eksi Bir (Sayıyla, 1)




Yanımda bir kaç ceset yatıyordu, bu dünyaya ait yaşam formları olmadıklarından emindim. Fakat ne olduklarına dair hiçbir fikrim yoktu. Ben yalnızca sıradan bir adamdım, sokaklarda yatıp kalkar, elime geçen parayı olduğu gibi alkole ve uyuşturucuya yatırırdım. Bir gün bizi topladılar. Ne olup bittiği konusunda düşünemeyecek kadar tükenmiş vaziyetteydik. Bizi araçlarla şehrin dışına taşıdılar, çölün ortasında bir yere götürdüler. Dış dünyaya dair son hatırladığım şey ardımızdan kapatılan devasa kapılardı. Bir daha hiç dışarıya çıkamadık. Bizi zorla soydular, çırılçıplak vaziyette tek sıra halinde dizilmiş, kirden kırılan 20-25 herif... Tazyikli sularla sözüm ona yıkandıktan sonra hücrelere yerleştirildik. Eski bir yatak ve klozetin zar zor sığdığı küçük hücreler. Ertesi sabah hepimizi uyandırıp kelepçelediler. Yine tek sıra halinde, çırılçıplak yürüdük. O tuhaf yaratıkların olduğu yeri ilk o zaman görmüştüm. O günü takiben yaklaşık 3 ay boyunca her gün oraya götürüldük. Lafı uzatmayacağım. Diğer yaratıklardan aldıkları  doku örneklerini bize aktarmaya çalışıyorlardı. Ben gözleri olmadan görebilmesi gereken bir deney ürünü olacaktım. Bu yüzden gözlerimi söktüler, göz kapaklarımı diktiler, buna benzer bir sürü bok. Sonuç? Denedikleri hiçbir şey hiçbir halta yaramadı. Sokaklardan alındıktan neredeyse 1 yıl sonra tekrar sokaklara bırakıldık. Sağ kalabilenlerimiz elbette... Şanslı olanlarımız diyemiyorum çünkü gözleri yuvalarından sökülüp göz kapakları dikilen ihtiyar bir evsiz olarak kendimi pek şanslı saymıyorum. Belki; anlattığınızda hiç kimsenin inanmadığı, gülüp "Deli!" diyerek geçtiği bir hayat yaşamış olmak diğer gerizekalı insan müsvettesi robotlara nazaran beni daha şanslı kılabilir. Bak ne diyeceğim:

Sikerim böyle şansı...