28 Haziran 2013 Cuma

Plasenta Previa




Odanın duvarlarına tırnaklarınla şiir yaz. Bir penguenin ölüşünü canlandır zihninde, sonra bir penguen öldür. Sokaklar çok kalabalık, korkuyorum. Her yer insan, hep insan, bir sürü! Sokağa çık, birilerini öldür. Çiçekleri yol, ağaçlara zarar ver, tüm çimenlere bas bütün hırsınla. Tüm otobüs koltuklarına zarar ver, dilencilere para verme ama çocukları sev mesela. Penguenleri de.

Annem karnını kesmiş olmalı, yoksa bağırsaklarının dışarıya sarkmış olmasını rasyonel bir şekilde izah edemezdik.  Buğulanmış cama yazılar yazmayı hepimiz severdik oysa ki. Ama annem sevmezdi hiç, camlar hep parmak izi olurmuştu, öyle derdiydi. Her neyse, nerede kalmıştık? Hah, hiçbir yerde, evet. Sabah uyanır uyanmaz saçlarımı toplarım yerden. Her gün düzenli olarak saçlarımı topluyorum yerden. Parmağımı ıslatıp yere düşen sigara küllerini yapıştırıyorum parmak uçlarıma, sonra parmaklarımdan birini kalemtıraşa sokup derimi yüzesim geliyor, vazgeçiyorum. Sıradan bir sabah işte. Tekrar uyanmış olmanın verdiği memnuniyetsizliği ekarte etme çabaları... Sabah güneşinin ışıldattığı rengarenk reçel kavanozlarının dizili olduğu ahşap bir mutfak rafı düşlerim sık sık. Bütün kötü alışkanlıklarımı gözden geçirir, hiçbirisinin aslında kötü olmadığına kanaat getiririm. Gerçi ne büyük zaaf inanmak! Ne büyük bir çıkmaz her gün yeniden uyanmak! Sigara içmek için ne çok bahane var!

- Sigara sağlığa zararlıdır, nükleer enerjide sıkıntı yok. -

Senin hikayenin figüranı olabiliyorum en fazla öyle değil mi? Hiç repliğim yok... Hem zaten kelimelerim yetmiyor; bir cümle kurmaya kalksam yarım kalıyor, nefesim kesiliyor. Sen duymayınca da beni ben yarım kalıyorum, şehir halkı çok üzülüyor bu duruma. Karanfil’de konçertolar çalıyor, birileri bize kadeh kaldırıyor. Güvercin ölüleri düşüyor kaldırımlara patır patır, sokak kedileri bir merdivenin kenarına sinmiş olan biteni izliyor. Ben sadece bir araç oluyorum senin için, bu da bana dokunuyor. Olsun, şikayet etmiyorum. Ne büyük zaaf inanmak!

Vücudum radyasyon üretiyor olmalı, yoksa duygularım böyle biçimsiz mutasyonlara uğramazdı.

Kelebekler dökülüyor, sonbahar gelmiş. Kül tablam kusmuş. Çocukların oynadıkları oyuncaklar patlamış bir yerlerde, çocuklar parçalanmış. Oyuncağın sahipleri çocukları suçlamış. Başka bir yerlerde başka birileri insan olmak, insan gibi yaşamak istemişler; birileri onları da öldürmüş. Ben de oturmuş bunca şeyin arasında bir de seni dert ediyorum kendime, demek ki derdim bana yetmemiş. Mış, miş, muş… Hangi zaman kalıbında yazdığımın ne önemi var ki, yazıyorum işte okusunlar. Elimi kolumu bağlayıp bir köşeye atıyorlar beni. Susturuyorlar. Yavru kedileri düşünüyorum, kelebek kanatlarını, topuklu ayakkabıları; boynunu düşünüyorum, boynunda uyuyanları, daha da önemlisi boynunda uyananları. Kendimi alıkoyamıyorum senden, bir yolunu bulup giriveriyorsun düşüncelerime. Beynimin kıvrımlarında gezinen bir jilet oluyorsun, kulaklarımdan kan akıyor. Bir ağırlık çöküyor üzerimize, gölgeler bize tecavüz ediyor. Annem oturmuş karnını kesiyor. Ah o ne bıçak!

Kanlar içinde bir bebek doğuruyorum kendi kucağıma. Sakalları göğsüme batıyor. Sakallarım göğsüme batıyor. Odanın ortasında bağdaş kurmuş oturuyorum. Akşam oldu olacak, güneş göğsüme batıyor. Bir penguen karnını yarıyor, annem küçük çocukları öldürüyor, ben bebeğime sarılıyorum.


Mutluluk, mutsuzluklarımızı geçici olarak unutmamızı sağlayan anlara verdiğimiz bir isim. Ve bulutların yaşadığımız duygusallıklara göre hareket ettiğine dair herhangi bir kanıt yok.

- Sigara sağlığa zararlıdır, nükleer enerjide sıkıntı yok. -

9 yorum:

  1. Gayet başarılı, ikinci yeni tarzı alışılmamış bağdaştırmalar ise ayrı bir zevk katmış yazıya. Tebrik ederim.

    YanıtlaSil
  2. kendime itiraf edemediğim duyguları okudum

    YanıtlaSil