18 Mart 2012 Pazar

Optmkibbye!





Vakit çürütüyorum sevgilim.
İşsize iş vermiyor hiç bir patron.
Yaprak dolması gibi hissediyorum kendimi.
Sarılıp sarmalanıp tutsak edilmiş tüm pirinçlerim.
Hayatıma limon sıkılmış gibi.
Ev terliklerini içselleştiriyorum sık sık.
- Çoraptaki deliği saklama aparatı -
Misafirliğe gittiğimizde
çay istediğimde çok kızıyor annem.
Konuşunca da çok kızıyor annem.
Oturmadığımda da kızıyor annem.
Ev terlikleri...
- Misafirlik sonrası terbiye aparatı -

Vakit çürütüyorum sevgilim.
Koydum çay tabağına, üstüne de ıslak pamuk...
Büyüteçle gazete yakıp dumanını kokluyorum.
Radyoda bir şarkı çıkıyor,
çok sevip seninle beraber dinlediğimizi hayal ediyorum.
Tam o an realist bir el çekiyor kulaklarımı,
parmakları da buz gibi.
Oysa sürrealizm ne güzel, sıcacık.
Bütün siyah atların ismi Siyah İnci mesela.
Bütün beyaz atlar Düldül.
Bütün Japonlar profesör bizce,
bütün komşu kadınlar Songül...
Hayri amcanın kızı vardı, Duygu.
Az mı meybuz ısmarlamıştım?
Sonra mesela bilyeler.
Sonra tasolar.
Sonra yine terlikler.
Ama annemi seviyorum.
Seni sevdiğim gibi sevsem annemi terk ederdim.
Demek ki annemi seni sevmediğim gibi seviyorummuş.
Bilmiyorum, böyle bir şey işte.
Zaten Duygu da hiç yüz vermemişti.

Vakit çürütüyorum sevgilim...
Ölümü bir anlık olmaktan çıkartıp
bütün hayatıma yaymışım,
sürekli ölüyorum.
Mis...
optmkibbye!

13 Mart 2012 Salı

Kimsesizm - Kimsesist






I.
Pardon, size dokunabilir miyim?
Uzun zamandır hiç kimseye dokunmuyorum da.
Anneme sarılıyorum bazen sırf birisine dokunmuş olmak için.
Annem beni deli sanıyor.
Pardon, sizin anneniz sizi deli sanıyor mu hiç?
Beni sarıyor
karanlık.
Kıpkırmızı büyük perde.
Işığa göğüs geren kıpkırmızı büyük bir perde
Zar zor açılırken gözlerim,
şöyle bir etrafa atıyorum onları.
Ellerimle aralanıyor perde.
Annem yine masamı toplamış
bıraktığım yerde değil hiç kimse!

II.
Ayaklarımın hepsi yerde.
Evet eminim, saydım, iki taneler.
Halı, üçlü priz, dökülmüş saçlarım;
sigara külü, sigara külü, sigara külleri.
Ah, işte bak! Yüzümden düşen bin parça
hepsi de burada işte bak!
Düşmüşler meğerse.
Şeytanın günahını boşuna aldık, alıp götürmemiş.
Şeytanın yüzümden düşenler üzerine kurduğu ticari bir planı yokmuş.
Şeytan bile gelmemiş yanıma.
Şeytan aslında hiç yokmuş.

III.
Otobüse bindiğimde
yanıma oturan bir kol koluma zarurî değdiğinde,
en son ne zaman birisine dokunduğumu -öyle ya da böyle-
hatırlayamadım ben, o yüzden soruyorum:
Size dokunabilir miyim?
Benim belki evet;
evet, belki benim duygularım cüzzamlıdır.
Bilemiyorum, aklım kendisinden pek emin değil.
Sanki ayaklarım bağlı bir vaziyette bir trene atılmışım,
bir yerlere gidiyorum fakat yol benim yolum değil...

5 Mart 2012 Pazartesi

Anneye prospektüsteki endikasyonları okuyormuşcasına

Beşiktaş'a gidip sahilde bir banka otursam
bir bıçak fırlatsam boğazın sularına
İstanbul'un boğazını kesmiş sayılır mıyım?
ya da seni alıp boğaza atsam
İstanbul'un boğazına takılır mısın ki?
öksürür mü İstanbul?
peki kış böyle devam ederse
İstanbul'un boğazları şişer mi?
her neyse...
bu şiirimsiyi sana ilaç olsun diye yazdım.
günde 3 kere
yemekten sonra
aç karna oku.
hiçbir halta yaramıyor...


3 Mart 2012 Cumartesi

Bak canım, o öyle olmaz...

Sen benim yerimde olsan sana ne derdin şimdi? Salak der miydin? Ya da ne bileyim, gerizekalı falan?

Veya olayı abartıp "Senin yapacağın işe sıçayım, amacın ne lan senin? Aptal mısın sen? Derdin ne senin, derdin? Ne istiyorsun lan, kendine bunları yaşamayı mı layık görüyorsun?!!" diye peşpeşe sıralar mıydın ağzına geleni?

Ağzını bozardın belki. Tekmeyi ağzının ortasına indirdin miydi bozulurdu mesela ağzın. Dikişlerin atar, tellerin yamulurdu. Kendi dişlerini yuttururdun belki de kendine. Midene otururdun.

Her neyse. Yaşamak öyle sandığın gibi değil işte tatlışım. Yeşilçam filmi çekmiyoruz. Çekseydik değişik bir hayatımız olabilirdi ama yok, çekmiyoruz. Çekseydik sen şehir hayatına adapte olmakta zorlanmış ve sosyete eğlencelerinde ilaçlı viskinin etkisiyle aptal saptal danslar ediyor olabilirdindi.