2 Ocak 2012 Pazartesi

Çağrı


dudakların çok güzeldi ama ben dudaklarını sevmedim hiç.
gülümsemeni sevdim.
simsiyah gözlerini değil, gözlerinle anlattığın masalları sevdim.
gözaltı torbalarını sevdim.
kırışıklıklarını.
tenini değil, kokunu sevdim.
sen pencereden dışarıyı izlerken yağan yağmuru sevdim mesela.
ya da yatağımda yattığın yerin sıcaklığını sevdim.
sevdim işte ne bileyim...
dudaklarında arta kalan kahve aromasını,
ölmek isteyip de ölemeyişini,
"neden yaşıyoruz sence?" diye sorduğumda
"duramadığımız için yürüyoruz." diyişini sevdim ben.
sürekli yanıbaşımda olmana rağmen
aslında hiç var olmadığın gerçeğini sevdim.
varlığına hasretimden yokluğunu sevdim hep.
ama şakanın da bir sınırı var, gelsene artık?


2 yorum: